Karadağ Gezisi | Kolej.Network

Karadağ Gezisi

KARADAĞ GEZİSİNİN ARDINDAN ☺   Sabaha karşı Ankara’da yaşamanın en zorlu ...
Karadağ Gezisi

Karadağ Gezisi

KARADAĞ GEZİSİNİN ARDINDAN ☺

 

Sabaha karşı Ankara’da yaşamanın en zorlu yanlarından biri olan yurt dışı uçuşumuzu gerçekleştirmek üzere yola koyulduk.

 

Önce İstanbul oradan da Podgorica havalimanına varışımızın ardından pasaport kontrolleri, kiraladığımız arabaya binmemiz ile seyahatimizin gerçek anlamda başladı. Hafif tebessüm ve meraklı gözlerle  etrafı incelemeye başladık. Öncelikle Türk usulü Havalimanından yola çıktıktan sonra gideceğimiz İskodra Gölü’ne kadar gördüğümüz her yerleşim bölgesi, binalar ve yollarla ilgili yorumlar yapmaya, hatta sık sık bazı yerleri Türkiye’deki yerlere benzetme ile geçen keyifli bir saatlik yolculuktan sonra İskodra Gölü’ne geldik. Artık bir şeyler yemenin zamanıydı ve ilk açık bulduğumuz yere girdik. Oldukça lezzetli ama bizim bildiğimiz pişinin benzeri bir kızartma, peynir tabağı ve leziz yemeklerden sonra sıra tekne turumuzdaydı. Türkiye de oldukça soğuk bir hava varken burada üstümüzdeki paltolarla açık teknede yaklaşık bir saat süren manzarası güzel, huzurlu ve sessizliği sadece bizim bozduğumuz gölün etrafında dolaştık. Bittiğinde biraz sıcak bir şeyler içme ihtiyacı hissettiysek de arabamıza binince yola devam etmek daha iyi geldi hepimize.

 

Petrovaç’a geldiğimizde Aralık ayının sessizliği ve sükuneti sinmiş olan bu yerleşim bölgesinin kıyısında yürüyüş yaparak, yazın ne kadar canlı ve hareketli olduğunu gözümüzde canlandırdık.

 

Bundan sonraki durak Sveti Stevan, yani Montenegro’nun dillere destan simgesi, romantizmin doruk yapma ihtimalinin en yüksek olduğu, sadece Budva Riviera’sında değil, tüm Akdeniz’deki en kendine münhasır, sıra dışı yerlerden biri. 1972 yılında dünyanın en özgün turistik yeri olması nedeniyle ödüle layık görülmüş. Lonely Planet tarafından dünyadaki en göz alıcı 10 yerden biri olarak seçilmiş. Bence gerçekten haketmiş ama içeriye girme imkanı yok. Günümüzde ada içerisini maalesef yalnızca otel müşteri gezebiliyor. Otel müşterisi olmayanların adaya girmesinin sadece 2 yolu var; ya adadaki bir restorana rezervasyon yaptırması gerekiyor ya da adada yaşayan biri tarafından davet alması gerekiyor. Bunun dışında adaya ziyaretçi kabul edilmiyor. Biz de adanın önden, yandan, ortadan ☺ neresi varsa görünebilen, her kısmından bir fotoğraf çektik. Anılarımızda kalması ya da ileride bir zamanda içindeki otellerden birinde konaklama ya da restoranlarda yemek yeme dileği ile ayrıldık adadan.

 

Yavaş yavaş acıkan karnımızı doyurmak isteği geldiğinde, açık havada denize ve Sveti Stevan’a karşı oturarak hem şarabımızı yudumladık hem de her lokmanın tadını çıkardık.

 

 

Güneş etkisini yavaş yavaş kaybetmeye başlayınca tekrar yola çıktık. Artık bundan sonra istikamet Budva ve kalacağımız otelimizdi. Bu kadar saat bir sürü şey gerçekleştirdikten ve bir sürü bilgi ile donandıktan sonra otele varma düşüncesi hepimizi heyecanlandırmıştı.

Ertesi sabah gezimiz Tivat’la başlayacaktı. Kahvaltının ardından Budva sahillerinde kısa bir turlama sonrasında yola çıktık. Sahilde yürümek, güneşin tüm ışıltısını içimize çekmek ayrı bir enerji veriyor insana. Yediğimiz yemekler ve balık ürünleri için kelimelerin çok yeterli olacağını sanmıyorum. Lezzet patlaması ile uygun fiyatlara bir de güler yüzle hizmet vermeye çalışanlar eşlik edince gerçekten mutluluk insanın damarlarına kadar yayılıyor.

Son olarak Herseg Novi’yi de görülen yerler arasına kattıktan sonra otelimize yani Kotor’a doğru yola çıktık. Arada çok kısa bir deniz yolu geçişi için bizim bildiğimiz arabalı vapur benzeri bir deniz aracı kullanıyorlar. 8-10 dakikalık kısa bir yolculuk sonrasında karşı kıyıya ulaşıyorsunuz. Aslında her yere çok kısa zamanda ulaşılıyor. Yollar oldukça düzgün, araç kullananlar sakin, düzenli akan bir trafikle her yere kısa zamanda varabiliyorsunuz.

Eşsiz güzelliklerle dolu Perast’ta geldiğimizde oldukça sessiz olan bu sahil kasabasında, sanki sessizliği ilk biz bozuyormuşuz gibi bir duyguya kapıldık. Kış mevsiminde olmanın ötesinde, etrafın sakinliği, denizden gelen iyot kokusunun hafif esen rüzgar eşliğinde buluştuğu güneş ışınları her yanımızı doldurduğunda bir süre sessiz kalma ihtiyacı ile yürüdük, yürüdük. Gerçi çok fazla yürüyemiyorsunuz, çünkü bir süre sonra kasaba bitiyor. Yemek yemeden ayrılmayalım diye yine harika bir balık restoranında müthiş lezzetlerle karnımız doyurduk.

Denizin ortasındaki kiliseleri ziyaret etmek için yine minik bir tekne turu yaptık. Kiliseye girdiğimizde bizden başka kimse yok, istediğimiz gibi konuşabiliriz derken arkamızdan gelen 2   genç kadının da Türkçe konuşması ile kendimizi susturduk. Dileklerimizi dileyip, mumlarımız yaktıktan sonra ayrıldık.

Akşam Kotor’da 14.yüzyıldan kalan, otele dönüştürülmüş bir yapıda konakladık. İnanılmaz uzun bir koridordan geçip yol bittiğinde bir merdiven eşliğinde yukarı kattaki odama çıktım.

Ertesi sabah toplandık ve yola çıktık. Önce Podgorica Büyükelçiliği ekonomi müşaviri ile Tika Karadağ Koordinatörü ziyaretlerini gerçekleştirdik. Yarımlarla ilgili detaylar, görüşler ve bilgiler alındı. Sorularımızın yanıtlandı ve aklımızdakiler aktarıldıktan sonra ayrıldık. Yola çıkmadan önce yine yerli halkın beğendiği ve bu yüzden de çok popüler olan bir mekanda yemek yiyerek veda etme zamanına geldik. Yediğim en lezzetli dolma ve yoğurt/kaymak karışımından yapılan bir biber yemeğinin tadını hala anlatıyorum. Bir daha gidersem her ikisi de ilk tercihim olacak.

İşte bu keyifli geziyi sizlere aktarmaya çalıştım. Turistik değil de gerçek Karadağ’ı yaşamak isterseniz, belki bir de sizlerle birlikte gideriz. Ne dersiniz?